Tuesday, May 4, 2010

kankardeşim pın pın


namık kemal ilkokulu'nda 2. sınıftayız. pınarlar folklor oynamış, 23 nisan olması gerek, burak henüz 3 yaşında var yok, elimden bayrağı almış, bizim sınıf bi danslar ediyordu sonra bir ara o bayrağı önümüzde açıyorduk öyle bir şeyler. babam her öğretmen gibi lacivert takımı gri kravatı ile gülümsüyor, kolormatik gözlüklerini hâlâ çok seviyor, bıyıklarını kestiği zaman kendine yabancılaşıyor.

biz bugün kankardeşim pınpın'la bir kaç ay içerisinde ayrılacağımızı bilmiyorduk. aynı mahallenin iki küçük kızıydık, türk kolejinin yüksek duvarlarının tepesinde birbirimizi kovalar insanların yüreğini ağzına getirirdik, enerjimiz bitsin diye babam karşıdaki lisenin basketbol sahasında bize basket atmayı öğretirdi.

önce anneme lojman kurası çıktı ve o mahalleden taşınmamız daha ekonomik hale geldi, sonra benim ilkokul öğretmenim türk kolejine geçmeye karar verdi ve beni de yeni mahallemizdeki ilkokula almaya karar verdiler. pınar'la ilk ayrılığımız böyle oldu. kankardeş olmaya karar verdiğimiz günü hatırlıyorum. benim dizlerim hep yara olduğu için taze bir kabuğu kaldırmak yetmişti, onun da küpeden kulakları yara olurdu hep. (annelerimize bu yaptığımızı anlatınca epey azar işittiydik, ne pis kızlardık.)

.

kankardeşim pın pın beni 4 yıl önce chaotic evil bir adam uğruna terkettiydi, dün geri geldi. geçen dört yıl boyunca her gün özlemişim. ne kırgınlık ne sitem vardı içimde. yanımda olsa ağlarken göğsüme bastırır "üzülme kankam, güzel günler bizi bekler." derdim.
*
kankacım, haftasonu istanbul'a geliyor olman ne şahane bir şey!

No comments:

Post a Comment